20 Şubat 2012 Pazartesi

Gizli Rekabet



Son zamanlarda aramızda oldukça ciddi bir rekabet olduğunu farkettim “O”nunla. İlk zamanlar belli belirsiz bir şekilde sadece huzursuzdum, farkında olmadığım için de alabildiğince şuursuz. Lakin ne zamanki hallenmelerimizden işkillenmeye başladım işte o zaman yavaştan uyandım. Ama bu demek değil ki, işi açıktan uygulamaya başladım. Ne ki o da bunu uyguladı. Şimdilerde gayet aşikar bir rekabetin içinde olsak da, açık etmiyoruz kendimizi hala. Birimizin tek bir sözcüğü, diğerinin yüzünde keskin değişimlere neden olsa da, öteki de bunu derhal anlasa da, hatta birimiz -leb- demeden öteki leblebinin tarihini yazsa da, henüz küçük kinayelerden öteye geçmiyoruz. Zira biliyoruz ki, alenen ortaya dökülürse küçük sırlarımız, geriye dönüşü olmayacak biçimde deşifre olmuş ve her ikimiz de kaybetmiş olacağız.
Mr. & Mrs. Smith filmine benzetiyorum yaşayışımızı son zamanlarda. İki taraf da olanın bitenin farkında, iki taraf da uyanık ama çaktırılmıyor hiçbirşey açıkça. İ. ile ben bir süredir böyleyiz. Yo, elbette ikimiz de ajan değiliz. Bizim hafiyeliğimiz birbirimizin tepkisi ölçmek ve kendi payımıza düşen işgücünü azaltmak gibi basit bir eyleme dair.
Çocukların oluşturduğu hengameden, ebeveyn olarak yapılması gereken zaruri eylemlerden; misal; alt değiştirme, yemek hazırlama, banyo yaptırma, yıkama, yağlama, uykuya hazırlama vs., evin asgarideki ihtiyaçlarını giderme işlerinden; misal; dağ gibi biriken bulaşıkların ve çamaşırların kaçınılmaz hale gelen kabusundan vs. sıyrılma üzerine tüm çabamız. Bahsi geçen işler, başkasının nazarında beş para etmez belki, ancak bizim evde kendimize ait her bir dakikanın bile öyle bir kıymeti harbiyesi var ki,  ancak yerimizde olsaydınız anlardınız. Bazen düşünüyorum, işlerden kaçmak ve topu diğerine atmak üzerine bunca kafa yorduğumuz, akıl yürüttüğümüz ve üstün gayret gösterdiğimiz zamanımızı daha mühim bir alana kaydırmış olsaydık zannımca uzaya çıkan ilk Türkler olurduk. Hatta dünyada ilk çift biz olurduk: Mr. & Mrs. A. olarak.
Tabii işlerin külfetinden sıyrılmak öyle kolay değil bizim evde. Zira diyorum ya, diğeri uyanıkça kolaçan ediyor oluyor hep durumu. Ve öteki de biliyor diğerinin haberdar olduğunu. Gerçi Mr. A, çok zorlandığında -Ben, Kendim ve Çemberim- ritüeli dahilinde koltukta uyuyakalmak, olmadı bir çırpıda sarfettiği- ben çok yorgunum, yapamam- deyip sıyrılmak, yahut -e, peki kim yapacak?- sorusuna da rahatça -sen de yapma- deyip işin içinden çıkmak yoluna girebiliyor ancak biliyor ki burada bu iş pahalıya patlayabiliyor. Ve esasında o anki saadeti ve rehaveti için çok akılsızca bir yöntemi seçmiş oluyor. Zira öteki taraf, yani ben: bunu ileriki zamanlarda kendi adına kullanmak ve basitçe sarf edilen o sözleri burnundan fitil fitil getirmek üzere hazırolda bekliyorum. Bu yüzden bu yolu çok sıkışmamışsak tercih etmiyoruz, ya da ben etmiyorum demeli. Malum, Mr.X’lerin dayanma noktası fazla yüksek olmadığından ve anı kurtarmaya meyilli bir yapıları olduğundan bu aciz yolu seçmeleri daha olası.
Bu işi kotarmanın birkaç formülü var bizim evde. Misal; bazen de zaruriyetten İ. eve gelmeden, yaptığım ıvır zıvır ne varsa anlatırım, -bak boş durmadım, geldiğinde yorgun olabilirim- demek isterim alenen. Zira anladım ki, en beyhude işi dahi saymak gerek, yoksa -bütün gün evde n’aptın- denerek küçültülüyor ev halimiz. Ancak ben ne zaman bu yöntemi tercih etsem ve işe yaradığı hayaline kendimi kaptırsam, elimde patlıyor formülüm. Neden mi; kapıdan girmeden daha; somurtmuş ve bezmiş bir yüzle verdiği selamdan anlarım ki, İ. blöfümü görmüş ve gardını almıştır. Bu andan sonra, vah bana, vahlar banadır zira bilirim gelecek saatlerin akıbetini ve gecenin keşmekeşini tek başıma yükleneceğimi.
Bunların dışında çok kuvvetli bir kozumuz daha başvurduğumuz: Hastalık. Bahsi ilk açanın kaptığı, gerçekten grip, nezle olanın neredeyse zil takıp oynadığı bir durumdayız. Misal; önceki gün Selim, ardından Kerim, ben ve İ. hastalık alametlerine tutulduk. Küçükler derhal işi büyüttü, ben iki gün kıvrandım ama sürünme şeklindeydim daha çok, üçüncü gün bir de baktım ki, ohooo bütün fırsat elimden kaçmış zira İ. fırsatı elimden olduğu gibi kapmış, yetmemiş bir de korkunç aksırıklar tıksırıklar ekleyerek bana çıkışacak yer bırakmamış. İnanmamak elde değilse de ben gene oldukça septik yaklaştım. Hal hatır sordum ancak hep kinayeli, nasılsın sorusuna cevabı veren İ. nin ise başı hep öne eğik ve gözleri öte yana dönük. Hasılı son raundu kazanır gibi olsam da son anda büyük bir hamleyle kaybettim. İki gündür keyfince, döne döne uyuyan, ne yattığına ne kalktığına karışılmayan İ. ye karşılık, hastalıklı çocuklar peşinde koşan, uykusuz ve çilekeş haliyle büyük küçük her işe koşturan ben oldum. Gene mevzu bahis etmeden işleri yüklendim. Zira kinayeden öteye geçmedim, işi açık edemedim.
Lakin dilde açık etmesem de, gönülde çok şeyi açık etmiş olmalıyım ki, gene Şarkılar & Duygular Tezime riayet ederek, tüm gün şu şarkıyı söyledim.

Hiç yorum yok: