13 Aralık 2011 Salı

Yine Yol Göründü Gurbete



Bloga yazdığım ilk günlerden beri, neredeyse aynı şeylerden bahsediyorum. Bir yere sabitlenme korkusu, eşyaya duyulan amansız bağlılık ve bunun çekinceleri, gitmelere duyulan heves ve göçme isteği, gibi, gibi… Oysa, Moskova’dan ayrılalı hepi topu 3,5 sene, Petersburg’dan ayrılalı ise 2,5 sene olmuş. Çok da oturmamışım yerimde esasen. Buna rağmen, geldiğimiz ve tastamam yeni ev döşediğimiz ilk senenin neredeyse ilk gününden itibaren gitmelere meyletmişim.
Where I m going
Sanırım, eşyanın ağırlığından kurtulmanın en basit yolunun, bulunduğum yeri terketmek olduğunu farkettiğimden bu yana, bu yola sevdalandım. Ruhumu sakinleştirebilmek, koruyabilmek ve dahası hafifletilmek adına, sanki buna muhtacım. Ya da öyle sanıyorum. Tam nedir, ne değildir bilmiyorum esasında, tek bildiğim; kaldıkça; yerleştikçe yerleşmek isteğinin, sanki bu dünyadan hiç göçmeyecekmiş gibi olduğum yere kazık çakma isteğinin, bu yalan dünyaya dört kolla yapışma isteğinin arttığı, daha çok saadet, daha çok imkan, daha çok konfor, daha çok genç ve uzun yaşam peşinde koşma arzusunun peydahlandığı ve dahası beni kuşattığı, haliyle bunun da ruhumu çok yorduğu, ağırlaştırdığı ve neredeyse taşıyamacağım hale getirdiğidir.
Bir yerden sonra eve gayri ihtiyari doluşan öteberi, sanki sırtıma yüklenir, onlar beni değil de ben onları taşırım.
“Bana hizmet etmesi beklenen öteberiye, bir de bakarım ki efendi değil, hizmetkarım!”
İşte böylesi sebeplerden, korkuyorum olduğum yerde kalmaktan. Nitekim konfor arttıkça, bu geçici hayata bağlanma isteği doğru orantılı olarak artıyor ve bu çok yıpratıcı oluyor. En azından benim için. Bir örnek geliyor aklıma hep; Red Hot Chili Peppers grubundakiler henüz ünlenmemişken sefil bir hayat sürüyorlarmış. Öyle ahım şahım hayatları olmadığından, hatta bilakis vahim hayatları olduğundan, yaşam değersizmiş gözlerinde. Derken büyük bir üne kavuşuyorlar ve hayat kaliteleri, konforları muazzam boyuta ulaşıyor ve birden daha çok ve uzun yaşamanın yollarını arıyorlar. Çığrından çıkmış sağlıklı yaşam modası giriyor bu noktadan sonra devreye elbette.
Hasılı bu türden hislenmeler ve korkular eşliğinde, geldiğim ilk birkaç aydan sonrası hep gidecekmişim gibi yaşamakla geçti. Evde birşey tutmamaya özen gösterdim. Ama ne yaparsam yapayım, yaşanmışlıkla birlikte artan öteberinin önüne geçemedim. Başlarda boş kalan çekmecelerim zor kapanmaya başlarken huzursuzlandım ve gitmek için çareler aradım. Çünkü ne denli hafif kalmaya özen göstersem de, kaldıkça giderek ağırlaşıyordum. Bir de,
“Bir kez gitmenin, onun getirdiği hafifliğin ve  lezzetinin tadına varınca hep gitmek istedim.”
Bekledim. Ümitle.
Karşıma bir kaç kez böylesi ihtimaller çıktı. Ama neden bilmem kılımı kıpırdatmadım. Tam oldu, olacak dediklerimdeyse olağanüstü engellerle karşılaştım. Şimdi yeniden karşımıza çıkan bir ihtimal var. Ama nedense aylardır isteksizim gene. Üstelik bu yer, bir zamanlar yaşamayı arzuladığım İngiltere. Neyi düşünüyordum, bilmiyorum. Kurulu bir düzenim var desem, yok! Bilakis oldukça düzensiz, bakımsız, adeta teyakkuzda geçen bir düzensizliğimiz var. Ev satılıkta, gelecek sene ilkokula başlayacak Selim için bulunacak okul muamma, yalnızlık desen alası var burada, e neydi beni alıkoyan? Kendimce bahaneler buluyordum, Selim şimdi çok mutlu, onu okuldan alamam diyordum, aman oraların havası pek bulanık diyordum.. diyordum da diyordum!
Derken birden farkettim; ben şifayı gitmelerde buluyorsam daha ne düşünüyordum? Hem değil mi ki;
‘Seyahat ediniz, sıhhat bulunuz!’
hadisine inanıyordum. Ve en sevdiğim;
‘Tebdil-i mekanda ferahlık vardır!’
sözüne yürekten inanıyordum. İşte bu sebepten gitmeye karar verdim, verdik! Yani; Yine Yol Göründü Gurbete, diyen Barış Manço’yla takılıyorum şimdilerde!
Bunlar da ilginizi çekebilir:

Hiç yorum yok: