27 Aralık 2011 Salı

BilimSelim – Duygusallık



‘Selim… Canım, Bilimsel Selim!’ Böyle diyordu Günseli Tutunamayanlar‘da. Bu veciz cümle, Selim’in karnımda büyümesine eşlik ederek büyüdü içimde. Günü geldi bütünleşti Selim’le ve Selim, Bilimselim oldu sahiden de. Ama BilimSelim yeri geliyor bilimselliği terkedip, duygusallıkla konuşuyor içime yer eden biçimde. Şöyle ki;
                                                            ♥
-Anne, sen babamı sevdin ve evlenmek istedin değil mi?
-Evet, birbirimizi sevdik ve bir aile kurmak istedik. Sonra bir ailemiz oldu ve sonra Kaşıkçı Elması‘mız dünyaya geldi.
-Evet, bir Kaşıkçı Elması dünyaya geldi ve ev coşkuyla doldu değil mi? (Nasıl da farkında kendinin ve değerinin:))
                                                           ♥
Anne, Selim’e izlemesi için sinema filmi açar ve yanına oturur. Küçük kardeş de yanlarına kurulur. Birlikteliği pek seven Selim hemen atılır:
-A, anne, sen de mi izleyeceksin bizimle? Seninle film izlemeyi çok seviyorum. İçimde bir mutluluk oluşuyor seninleyken.
                                                           ♥
Seni ne kadar seviyorum biliyor musun anne? Ay, kırmızı gezegen ve satürnün birleşiminden daha da fazla!
                                                           ♥
Bir gün gene öpücüklere boğmaktadır Selim annesini. Anne de onu tabii. Derken annenin kulağına eğilir ve olabildiğince kısık sesiyle ekler:
-Seninle evli gibiyiz. Seninle bir aşk mevzusu var aramızda sanki. (Sanırım ‘aşk mevzusu’ kalıbı bir yerden direkt alıntı, alıntılamayı çok sever nitekim:))
                                                           ♥
Selim her çocuk gibi doğum günlerini heyecanla beklemektedir. Ve kışın gelmesiyle birlikte sorular sıklaşır. Nihayetinde az kaldığını söyler anne hem de tam uyumadan önce;
-Anne ben kötü günler hemen geçsin, iyi günler uzun sürsün istiyorum hatta sonsuza kadar sürsün istiyorum. Keşke bana doğum günümün yaklaştığını söylemeseydin, çok heyecanlanıyor ve uyuyamıyorum.
                                                           ♥
Günlerden birgün küçük kardeş gene düşer. Anne de kucaklayıp avutmaya çalışır küçük kardeşi. Selim dikkat kesilir. Anneyse bu dikkati acımaya ve üzüntüye verir. Oysa Selim’in tarafında durum bambaşkadır. Acıdığı kardeşi değil kendisidir:
-Kardeşime ilgi gösteriyorsun ama ben de çocuğum, ben de masumum! Bana da ilgi göstermelisin!
                                                           ♥
Okula gitmek üzere kapı eşiğinde ayakkabılarını bağlamaktadır Selim. Ve ekler;
-Biliyor musun anne, seni daha ayakkabılarımı bağlarken özlüyorum.
                                                           ♥
Geçen yılki olumsuz hatıralarından bazıları ayyuka çıkıyor yeniden:(
-Biliyor musun anne, ben eski okulumdayken seni hatırlıyordum ve seni çok özlüyordum. Kahvaltı yaparken gözyaşlarım bardağa düşüyordu. Ama kimseye belli etmiyordum. Çünkü benimle alay etsinler istemiyordum.
                                                           ♥
Anne tüm gün temizlik vs. işleri ile uğraşmış, açlıktan bitap düşmüştür. Anneye gereken enerjiyi en kısa yoldan sağlamak işiyse Sarelle’ye düşmüştür. Tepsiye koyar malzemesini ve salona tv karşısına oturur. Sarelle’den yana pek iştahlı olmayan Selim’i ise bu menğye itibar etmeyeceğini düşünerek öylesine davet eder;
-Selim, sen de yer misin?
-Yerim evet! der ve mutfağa bıçak almaya koşturur. Anne seslenir,
-Gel, sana bıçak almıştım zaten.
-A, benim yiyeceğimi düşünüp, bana da mı bıçak getirdin? Ne iyisin anne!
                                                           ♥
Önceki Kış, aileler arasında Pazar Kahvaltıları düzenlenmekteydi. Bu sırada Selim, dostum, ağbim dediği kuzeni ile bolca vakit geçirmekteydi. O görüşmelerden birinde, kuzenin hediye ettiği timsaha denk gelir Selim:
-Bu timsaha bakınca gözlerim doluyor anne. Toplantıtı hatırlıyorum. Orası öyle güzel ve eğlenceliydi ki!
                                                           ♥
National Geographic kanalını izlemektedir Selim. Derken belgeselde, kaplanın yaraladığı bir ceylandan bahsedilir. Ceylanın kafası ve kolunun koptuğu görülmektedir. Epeyce burkulan Selim, iç acısını dindirmenin yollarını aramaya koyulur:
-Anneeee, kaplanların saldırısına uğramış ceylan. Kafası ve kolu kopmuş. Ama belki kendiliğinden ölmüştür. Belki hastalanmış ya da yaşlanmıştır ve kendiliğinden ölmüştür, hem bak kılları beyazlamıştı, demek ki yaşlıydı, yaşlanınca beyazlar ya kıllar, di-i mi anne? diyerek kendini rahatlatmaya çalışır. Zira tüm çabası ceylanın diriyken saldırı sonucu yaralanmadığına, öldükten sonra bu hale geldiğine inanmak istemesidir.
                                                           ♥
Selim annenin meymenetsiz çorbasını içmemek için büyük direnç göstermektedir. Nihayetinde en az 6 kaşık alması yönünde anlaşmaya varılır. Anne odadan ayrılır ve kısa süre sonra geri döner:
-Şimdiden üç kaşık aldım anne. A, ya da iki miydi emin olamadım. Neyse en iyisi baştan başlayayım, neden biliyor musun, çünkü emin olamadım ve seni yanıltamaktan korktum.
                                                           ♥
Anne Selim’e kötü haberi verir. Dinozor Kralı filmi bundan böyle tv’de izlenmeyecektir. Zira Digiturk aboneliği iptal edilmiştir. Selim atılır itirazla:
-Ben küçülücem ve kabloların içine gircem ve Dinozor Kralı’nı televizyonda tutucam.
Anne durumu pür ciddiyet anlatır ancak Selim elbette ikna olmaz ve durumunu anlatır:
-Ama anne o benim değer kaynağım. (Gene alıntılama yapıyor besbelli) Bu sırada kafasını da dolaba vurur ve ekler:
-Off! Kötülük üstüne kötülük! Önce Dinozor Kralı gitti, şimdi de kafamı vurdum.. ımmmmmğğğ.. der somurtarak odadan gider.
                                                           ♥
Aile dışarıya çıkmak üzere hazırlanmaktadır. Anne kendinden memnuniyetsiz, kilolardan muzdarip aynaya bakınır. Bu sırada anneyi farkeden Selim, besbelli olumlu konuşma tekniklerini uygulamaktadır.
-Çok güzelsin anne, tişörtün çok yakışmış!
                                                           ♥
Selim buz pateni yapmak için pistin yanında sırada beklemektedir. O sırada iki yanında iki güzel kız da ona eşlik etmektedir. Selim bir anda anneye fotoğrafını çekmesi için seslenir. İki kızın ortasında grand tuvalet halde dikilir:
Nasıl, iyi görünüyorum di-i mi anne?

Hiç yorum yok: