5 Haziran 2011 Pazar

Bıraktığım Şehirler

Yeni bir ülkeye ait, yeni bir şehre girmeyi seviyorum. Bir şehrin kalbine yerleşmeyi seviyorum. Lakin bir tur otobüsüne binip, hızlı çekimdeymişcesine,  her yanım kendim gibi yabancı insanlarla dolu, mühim yerleri gezme fasıllarını, şehrin özüne değmeden geçen 3 gece 4 gün zamanları yazık ki o şehri gezip görmekten sayamıyorum. Böylesine turlara o yüzden gönlümü razı edemiyorum. Ve sanki bunu yapsam haneye bir şehir daha gördüm işte, demiş olmaktan ve  şehri körkütük gezmeyi şehri yaşamaktan varsayıp da böbürlenmekten korkuyorum. Şehre bulaşmamak, insanlarına karışmamak, şehrin kalbine girmeden, dokusuna temas etmeden üstünkörü geçen zamanlar benim için ancak ‘Gittim, gördüm, geldim!’ demek olacak biliyorum. Bu da gönlümü tatmin etmeyecek, hatta belki yaralayacak diye korkuyorum.


‘Gittim, yaşadım, geldim!’ demeliyim ben ancak. En evvela bir şehre girdiğimde bağımsız  olmalıyım. Zihnimi boşaltmalı, sorumlulukları atmalıyım. İnsandan, zamandan, telaştan azade olmalıyım. Beş duyumu gezintiye adamalı, avare olmalıyım. O şehrin insanlarına karışmalı, doğal bir günün akışına kapılmalıyım. Varsa fırınından ekmek almalı, marketine merakla dalmalıyım. Bilmediğim neler var, telaşsız kurcalamalıyım. Vitrinleri aheste aheste seyre dalmalıyım. Gözüme kestirdiğim, hoş görünen bir kafeye uğramalı, ağır ağır kahvemi yudumlamalıyım. Kuytu bir masaya çekilip insanlara rahatça bakmalı, o insanlara dair hikayeler uydurmalıyım. Dillerini bilmiyorsam da konuşmalara kulak kabartmalıyım. Ve bilebildiğim iki kelime dahi olsa bundan devasa bir senaryo çıkarmalıyım. O şehirliymiçcesine hesabı ödemeli ve özgüvenle yerimden kalkmalıyım. Sokaklara vurmalıyım kendimi. Şehrin ta kalbine varmalıyım.

Günün ilk ışıklarıyla uyanmalıyım. Sabah tazeliğinde, vakit kaybetmeden sokakları arşınlamalıyım. Şehri böylece sadeliğinde yakalamalı, sabahın kokusunu zihnime kazımalıyım. Sihirli gibi dünyalara kapı açan metroları ya da otobüsleri kullanmalıyım. Vardığım duraklarda dilediğimce konaklamalıyım. Uzun uzadıya yemeklerle vakit kaybetmemeli, atıştırmalıkla ayaküstü idare etmeliyim. Ve akşam çöktüğünde şehir ışıklarını selamlamalı, sarmaş dolaş olduktan sonra yoluma koyulmalıyım.

Hasılı, şehrin kokusuna, dokusuna, suyuna, toprağına bütünüyle bulanmalıyım. Öyle ki o şehir kokmalıyım. Duyularıma yer etmeli şehir. Bende iz bırakmalı ve dahi beni değiştirmeli. Şehirden çıkan ben ile şehire giren ben arasında, az yahut çok, ama  illa ki bir fark olmalı. Ve bellek kutumu tıka basa doldurup ayrılmalıyım o şehirden.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

Hiç yorum yok: